26 Şubat 2019 Salı

Ohal Komisyon Kararı İdare Mahkemesi Cevap Dilekçesi


ANKARA 21. İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
Gönderilmek Üzere
GEBZE NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE

                                                                      
DOSYA NO                           : 2018/                Esas
DAVACI                                 :                 T.C.K.N:
VEKİLİ                                    : Av. İlyas KORKMAZ
DAVALI                                 : İçişleri Bakanlığı (Jandarma Genel Komutanlığı)
VEKİLİ                                                :

KONU                                    :Davalının 27.12.2018 tarihli davaya cevap dilekçesinde bahse konu ettiği hususların hukuka aykırılığına dair cevaba cevap dilekçemin sunulmasıdır.

AÇIKLAMALAR

1)            Davalı, mahkeme nezdinde görülen ve meslekten çıkarılmamın iptali talebiyle açmış olduğum davaya ilişkin sunduğu cevap dilekçesinde;


§  15 Temmuz 2016 günü TSK içinde örgütlenmiş bir grup tarafından demokratik anayasal düzenin cebir ve şiddet kullanılarak ortadan kaldırılmak istendiğini, bu girişimin engellendiğini,
§  Akabinde Bakanlar Kurulu tarafından ilan edilen 20/07/2016 tarihli Olağanüstü Hal sonrasında çıkartılarak Resmi Gazetede yayımlanan 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin KHK’nın 4. Maddesinde Terör Örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin kamu görevinden çıkarılacağının öngörüldüğünü;
§  Bu düzenlemeler gereğince başta Fetö/Pdy olmak üzere terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kişilerin tümünün kamu kurum ve kuruluşlarından çıkarılmak istendiğinin anlaşıldığı,
§  KHK lar ile öngörülen meslekten veya kamu görevinden çıkarmanın,  adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulan yaptırımlardan olmadığı ve olağanüstü tedbir niteliğinde olduğu,
§  Savunma alınmasının zorunlu olmadığı,
§  Yaptırım için terör örgütleriyle, faaliyetleriyle veya darbe teşebbüsüyle kişiler arasında bağ kurulmasına veya irtibatın tespitine ve bunun sübut bulmasına ihtiyaç olmadığını, İRTİBATLI OLUNDUĞUNUN DEĞERLENDİRİLMESİNİN YETERLİ OLDUĞU, BU DEĞERLENDİRMENİN YAPILMASI İÇİN DE DELİLE DAYANMA ZORUNLULUĞUNUN OLMADIĞI
§  Ohal İşlemleri İnceleme Komisyonu kararı ve Gerekçesindeki değerlendirmeler kısmında  davacı hakkında Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi 2017/125 Esas sayılı dosya ile kovuşturmanın devam ettiği,
§   Fetö/Pdy mensuplarının örgüt içi iletişimde kullandığı “Byloock” isimli iletişim programı kullanıcısı olduğuna dair tespitin olduğu iddia edilmiştir.

2)            Bu iddiaların yasal bir mesnedi olmadığı gibi, keyfiliğe yol açtığında, ulusal ve uluslararası mevzuatla korunan tüm temel insan haklarına aykırı olduğunda şüphe yoktur. Dava dilekçemde de arz ettiğim üzere, davalının iddiasının aksine hayatımın hiç bir döneminde, hiçbir illegal yapı veya oluşum içinde bulunmadım.

3)            Terör Örgütüne Üye Olma isnadıyla hakkımda açılan ve halen kovuşturması Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılmakta olan ceza davası henüz sonuçlanmamıştır. Tarafıma isnat edilen suçlamaya delil yalnızca “Byloock” isimli iletişim programı kullanıcısı olduğuma dair CGNAT tespit tutanağından ibarettir. Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından ele geçirilen ve veri bütünlüğü korunmadığı adli bilirkişiler tarafından da raporlaştırılan ve hatta basında “MORBEYİN” olarak bilinen on iki bin kişiye yakın insanın Byloock programı kullanıcısı olmadıkları halde kullanıcıymış gibi tespit edildiği ve bu tespitten sonra da  Byloock listesinden çıkarıldığını Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da kabul edilmiştir. Yine Yargıtay 16. Ceza Dairesinin istikrar kazanmış içtihatlarında da değindiği üzere bir kişinin gerçek Byloock kullanıcısı olduğunun tespit edilebilmesi için Byloock kullanıcı adı, şifresinin ve içeriklerinin tespit edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından gerçek  Byloock Kullanıcısı olup olmadığım tespiti araştırmasının neticesi hem ceza dava dosyam hakkında karara etki edeceği hem de Mahkemeniz nezdinde görülmekte olan İdari dava dosyama etki edeceği sarihtir. Tüm bu sebeplerle hakkımda halen kovuşturması devam eden Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesinin hakkımda vereceği kararın bekletici mesele yapılması gerekmektedir.



3)            Suçun unsurları incelenirken; eylemi gerçekleştiren fail de net olarak ortaya konulmalıdır. İşlemde bu husus hiçbir şekilde açıklanmamıştır. Burada her bir kişi için suç olduğu iddia edilen eylemin ne olduğu, bu eylem ile fail arasındaki illiyet bağının ne olduğu hiçbir tereddüde meydan bırakmayacak şekilde açıklanmalıdır. Yargıtay 16. Ceza Dairesi de kararlarında bir kişinin gerçek byloock kullanıcısı olduğunun tespit edilebilmesi yani gerçek failin tespiti için kullanıcı adı, kullanıcı şifresi ve içerik tespitinin yapılması gerektiğini vurgulamaktadır



4)            Yukarıda da anlatıldığı üzere şahsımın darbe teşebbüsünde bir dahli yoktur. Basında ankesör davası olarak bilinen ve örgüt elemanlarının ankesörlü telefonlarla arandığına dair isnatlar tarafıma yöneltilmediği, herhangi bir ankesör araması yapılmadığı da ortadadır.  Dava konusu işlemde,  Terör Örgütüyle irtibat veya iltisaklı olduğuma. dair bir tek somut delil ortaya konmamıştır.

5)            Yukarıda açıklanan gerekçeler değerlendirildiğinde; hiçbir delil gösterilmeden, "suçta ve cezada şahsilik ilkesi" başta olmak üzere evrensel temel hukuk ilkelerinin çiğnenerek, meslekten çıkarılmam hukuka aykırıdır. Hukuksuz bir sebep ve gerekçe üzerine inşa edilmiş olan bu işlem sakattır ve iptali gerekir.


Hakkımda Tesis Edilen İşlem Şekil Bakımından Hukuka Aykırıdır

6)            İdari işlemlerde yasa, tüzük ve yönetmelik gibi hukuki düzenlemelerle kişilere tanınan hakları kullandırılmadan tesis edilen işlemlerin şekil yönüyle hukuka aykırı olduğu ve bozma gerektirdiği, yerleşik Danıştay kararları ile tespit edilmiştir. Yine, idari işlemin yasa, tüzük, yönetmelikle önceden tespit edilen yöntemlere uygun olması gerektiği, aksi halde yine şekil yönünden iptal edildiği birçok Danıştay kararı ile sabittir. Ancak, idare, detaylı şekilde anlatıldığı gibi ilgili kanun ve yönetmeliklerde tanınan hakları kullandırtmamıştır.

Davalı İdare Tarafından Tesis Edilen İşlem Konu Bakımından Hukuka Aykırıdır

7)            İdare hukukunda; hangi sebeplerin hangi hukuki sonuçlara vücut vereceği genellikle hukuki düzenlemelerle önceden belirlenmiştir. Bu durumda, sebep ile konu arasındaki bağın göz ardı edilmesi, yani hukuki düzenleme ile önceden belirli bir sebebe bağlanan sonuçtan farklı bir sonuca yönlenmesi, işlemi konu yönünden hukuka aykırı kılar ve iptalini gerektirir. Yine, bu bağlamda “suçların ve cezaların kanuniliği ilkesini” de göz önünde bulundurmak gerekir. Suçların ve cezaların kanuniliği ilkesi, birey hak ve özgürlüklerin korunmasının güvencesini teşkil etmektedir. Bu ilke sayesinde, suçlar ve bu suçlar karşısında uygulanacak yaptırımlar önceden belirlenerek kişi hürriyetlerinin sınırları çizilmektedir, Kanunilik ilkesi, ceza hukuku kadar sınırları net bir biçimde çizilmemiş olsa da disiplin hukukunda da kendisine yer edinmiş ve muhtelif fiil ve hareketler tarif edilerek, bu fiil ve hareketlerin işlenmesi durumunda karşılığında uygulanacak disiplin cezaları belirtilmiştir.

8)            Danıştay 12. Dairesi'nin 11.11.2003 Tarih ve 2003/1398 Esas, 2003/3413 Karar No'lu kararında, “davacıya isnat edilen fiil ile, verilen cezanın fiile uyup uymadığı incelenerek karar verilmesi gerekirken, Mahkemece fiilin hangi maddeyi ihlal ettiğinin açıkça belirtilmediği nedeniyle işlemin iptaline karar verilmesinde hukuki isabet görülmediği" belirtilmiş, hangi fiilin hangi maddeyi ihlal ettiğinin açıkça belirtilmesi gerektiğine değinilerek ilk derece mahkemesinin kararı bozulmuştur.

Hakkımda Tesis Edilen İdari İşlem, Sebebe Dayanma Açısından Hukuka Aykırıdır

9)            Genel olarak idari işlemler tesis olunurken mutlaka bir sebebe dayanmalıdır ve sebep doğru olmalıdır. Yani, idari işlemde sebep unsuru, işlemin dayanağını göstermektedir. Sebep unsuru, idareyi işlem tesis etmeye yönelten durumlardır. Diğer bir deyişle sebep; işlemden önce gelmekte ve idareyi işlem tesis etmeye etken olmaktadır. İdari işlemlerin dayanağı kimi durumlarda, yasa, tüzük, yönetmelik gibi hukuki düzenlemeler ile açıkça belirlenmiştir. Bunların yanı sıra idarenin işlemini dayandırdığı ya da idari yargı yerinin isteği üzerine açıklamak durumunda kaldığı sebep unsurunun hukuka ve gerçeğe uygun olması gerekmektedir. Nitekim, işlemde gösterilen veya yargı yerinin isteği üzerine açıklanan sebep unsurunun hukuka ya da gerçeğe aykırı olması durumunda işlem, idari yargı yerince iptal edilecektir. Bir işlemin bu nedenle iptal edilebilmesi için hukuka ya da gerçeğe aykırılık sebebin sonucu etkileyici nitelikte olması gerekmektedir.

10)         Konu ile ilgili olarak İstanbul 6. İdare Mahkemesi'nin 26.05.1997 gün ve E; 1997/1333, K; 1997/11368 sayılı kararında "Durum böyle olunca, dosyaya somut bir bilgi veya belge sunulmadığından, diğer bir deyişle işlemin sebep unsurunu ortaya koyacak herhangi bir belge dosyaya ibraz edilmediğinden, idareye 657 sayılı Yasanın 76. Maddesi ile tanınan takdir yetkisinin kamu yararı ve hizmet gerekleri uyarınca kullanılmadığı kanaatine ulaşılarak dava konusu işlemde sebep unsuru yönünden hukuka uyarlık bulunmamış ve işlem iptal edilmiştir.” denilerek durum çok aşikâr ifade edilmiştir.

11)         Benim hiçbir bağımın bulunmadığı bir yapıyla ilişkili olarak sorumlu tutulmam ve ceza almam açıkça hukuka aykırıdır ve iptali gerekmektedir. Davaya konu işlemin sebep unsurunu oluşturacak  Byloock kullanıcısı olduğuma dair tespite ilişki yukarıda açıklamalar nezdinde sakat bir delil olduğu ve gerçek faili göstermediği için, işlemin sebep unsuru yönünden de iptal edilmesi gerekir. Davaya konu olan KHK’da iddia edilen suçu ne surette, ne zaman, nasıl işlediğime dair hiçbir delil yoktur. Hal böyleyken bu cezanın verilmesi, bahse konu idari işlemin sebep yönünden açıkça hukuka aykırı olduğunu ve iptalinin gerektiğini göstermektedir.


Dava Konusu İşlemin, Maksat Unsuru Açısından İptal Edilmesi Gerekir

12)         "MAKSAT" unsuru ise iptal davalarında işlemler üzerinde cereyan edecek hukuka uygunluk denetiminin final unsurudur. Burada önem arz eden husus maksat yönünden hukuka aykırılığın tespitinin diğer unsurlara nazaran farklılık oluşturduğudur. Gerçekten de yetki, şekil, sebep ve konu unsurları yönlerinden hukuka aykırılığın tedbiri dosya içeriğinde bulunan belgelerden çıkarılabilmekte iken maksat unsuru yönünden hukuka aykırılık durumunda ise işlemi tesis eden idare kişisinin niyetinin araştırılması ve bir sonuca varılması gerekmektedir. Nitekim, diğer unsurlardan yine farklı olarak maksat unsurunda idari yargıç, davacının istemi üzerine araştırma yapmak durumundadır.

13)         Konu ile ilgili olarak Danıştay 5. Dairesi'nce verilen 25.04.1979 gün ve E; 1979/15059, K; 1979/11022 sayılı kararda "Bu durumda dava konusu görevden uzaklaştırma işleminin kanunun amaçladığı şekilde kamu yararına ve kamu hizmetinin gereklerine uygun olmaksızın tesis edildiği anlaşıldığından" maksat yönünden mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir.

14)         Geçmiş hizmetlerim olumlu, sicil notum yüksek, sicilim temiz bir devlet memuruydum. Dava konusu işlem tarihine kadar hakkımda memuriyetim boyunca adli ve idari tek bir ceza mevcut değildir. Hukukun temel prensiplerin tamamı bu düzenleme ile açıkça ihlal edilmiştir. Dolayısıyla, hukuka aykırı olarak tesis edilen işlemin iptali gerekmektedir.

OHAL hukukuna aykırı olarak çıkarılma işlemi tesis edildiği için dava konusu OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.

OHAL Hukukuna İlişkin Bazı Tespitler

1-     Anayasanın 15. maddesine göre, “1) Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.” 2) “Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.
2-     Yine Anayasanın 121. maddesine göre, 1) “Anayasanın 119 ve 120 nci maddeleri uyarınca olağanüstü hal ilânına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazetede yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılır. Meclis, olağanüstü hal süresini değiştirebilir, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında dört ayı geçmemek üzere, süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.” 3) “Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisçe onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir.” OHAL KHK’ları Resmi Gazetede yayınlandıkları gün TBMM’nin onayına sunulur ve en geç 30 gün içerisinde görüşülüp karara bağlanır (TBMM İçtüzüğü m. 128).
3-     Anayasanın 38/3 hükmüne göre, “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur”.
4-     Anayasanın 129/2 hükmüne göre, “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.”
5-     Anayasanın 130/7 hükmüne göre de, “Üniversite yönetim ve denetim organları ile öğretim elemanları; Yükseköğretim Kurulunun veya üniversitelerin yetkili organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar.” Bu maddede öngörülen “her ne suretle olursa olsun” ifadesinden, üniversite hocalarının OHAL durumunda dahi OHAL KHK’ları ile görevlerinden uzaklaştırılamayacakları sonucu çıkmaktadır.
6-     AİHS’nin 15. maddesine göre, 1) “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde (to the extent strictly required of the situation) ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.” 2) “Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. Maddeye, 3 ve 4. Maddeler (fıkra 1) ile 7. Maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
7-     AİHS’ye Ek 7 No.lu Protokolün 4/3 hükmüne göre de, aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı (non bis in idem ilkesi) mutlak haklardan olup, “Sözleşmenin 15. maddesi çerçevesinde bu madde ile öngörülen yükümlülüklere aykırı hiçbir tedbir alınamaz.”
8-     Yukarıdaki uluslararası sözleşme hükümleri ile anayasal ve yasal hükümlerden anlaşılacağı gibi, OHAL KHK’ları ile sadece OHAL’in gerektirdiği ölçüde (AY m. 15), OHAL’e neden olan konularla ve OHAL süresiyle sınırlı geçici tedbirler alınabilir (AY m. 121). AİHS’nin 15. maddesi dikkate alındığında, OHAL döneminde sadece durumun kesinlikle gerektirdiği türden tedbirler alınabilir. Eş ifade ile OHAL döneminde, OHAL’e neden olan şiddet eylemlerini bastırma açısından durumun kesinlikle gerektirdiği türden ve OHAL süresiyle (şiddet olaylarının bastırılması süresiyle) sınırlı ve sadece geçici tedbirler alınabilir; OHAL KHK’ları ile kalıcı ve sürekli etki yapan tedbirler alınamaz (Bu hususta bkz. AYM kararı, 1991/20).

Mezkur KHK’nın İlgili İşlemi Düzenleyen Hükmü ve Bu Hüküm Dayanak Gösterilerek Tesis Edilen İşlem de Anayasa'ya Aykırıdır

15)         Mezkur KHK incelendiğinde, Anayasa’nın 15. Maddesinde sayılan haller dikkate alınmadan yayımlanarak yürürlüğe girdiği açıkça görülmektedir. En bariz örneği ise hiçbir somut gerekçe olmaksızın ve Savunma Hakkı tanınmaksızın ve Masumiyet Karinesi çiğnenerek mahkeme kararı ile saptanmadan peşinen suçlu ilan edilerek meslekten çıkarılmış bulunmamdır.

16)         Bir diğer husus ise, ilgili devlet kurumları bir suç tespit etmiş ise bu suç tarihinin ne olduğunun ortaya konulması hangi yasa kurallarının uygulanacağı noktasında çok önemlidir. Kanunilik ilkesi gereğince lehte kanunun uygulanması ve fiilin işlendiği zaman suç teşkil edip etmemesi gibi konular titizlikle irdelenmelidir. Bir tespit yetkili kurumlarca yapılmış ise tespitin yapıldığı yani fiilin gerçekleştiği zamanki hukuk kuralları uygulanmalıdır. KHK ise kişilerin işlediği iddia edilen eylemlerinden sonra çıkarılmış ve geçmişe yürüyecek şekilde kapsamı genişletilerek kişileri cezalandırmıştır. Özetle OHAL ilanından önce işlendiği iddia edilen eylemler için OHAL KHK’ları temel alınamaz ve OHAL öncesi hukuk kuralları ile işlem tesis edilmelidir. Bu haliyle de mezkur KHK ve bu KHK temel alınarak tesis edilen işlem suçta ve cezada kanunilik ilkesine de aykırıdır.

17)         1982 Anayasası’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasına göre; “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük hakları kanunla düzenlenir. Ancak mali ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.” ve Anayasa'nın 38. Maddesinin 1. Fıkrasındaki “ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur”.

18)         Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin disiplin işlemleri Anayasa'nın 128/2 maddesindeki “diğer özlük hakları” kapsamındadır ve disiplin cezalarının neler olduğuna dair eylemler ile cezalar ancak kanunla düzenlenecek olup, KHK ile belirlenemeyeceği net bir şekilde ortaya koyulmuştur.




19)         Öte yandan anayasaya aykırılık sonradan oluşmayacak bir durumdur. Yani, Anayasa’ya aykırı norm, Anayasa’dan önce yapılmış ise Anayasa’nın yürürlüğe girmesiyle; Anayasa’dan sonra yapılmış ise yapıldığı andan itibaren Anayasa’ya aykırıdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi tarafından verilecek bir karar da sadece bu durumun tespiti hüviyetini taşımaktadır.

20)         Dolayısı ile mahkemeye sunulan bu kararların dikkate alınarak bir karar verilmesi adil yargılanmanın bir gereğidir. Suç ve cezaların yasallığına vurgu yapılarak, uygun olmayan yasal düzenlemelere dayanarak hakkımda tesis edilen kararların, yasal olmayan usuller izlenerek korunmak istenmesi ve bu minvalde ileri sürdüğümüz beyan ve itirazların değerlendirmeye alınmaması, ulusal düzenlemelerimize aykırılık oluşturacağı gibi AİHS Md. 6, 13 ve 14’ün de ihlal edilmesine neden olacaktır.

21)         Yukarıda açıklanan sebeplerle, “kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi” gereğince, tesis edilen işlemin hukuki dayanağı kalmamıştır. Bu vesile ile işlem kanunilik ilkesine aykırı olduğundan, “mutlak butlan” hali varsayılarak işlemin ivedilikle iptal edilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

Savunma Hakkı Kullandırılmaksızın İşlem Tesis Edilmiştir

22)         Anayasa ve Devlet Memurları Kanunu ile sair diğer yasal mevzuattan da anlaşılacağı üzere hakkında meslekten çıkarma cezası istenen kişiye soruşturma dosyasını ücretsiz olarak inceleme ve edinme hakkı tanınmıştır. Anayasa Mahkemesi "Savunma Hakkı"nı şu şekilde yorumlamaktadır:
"Savunma hakkı, Anayasa'nın "Kişinin Hakları ve Ödevlerini” belirleyen ikinci bölümünde yer alan, temel haklardandır. Hukuk öğretisinde olduğu kadar uygulamada da, önemi ve erdemi tartışılmaz yüceliktedir. Evrensel konumu nedeniyle, insanlığın ortak değerlerinden sayılmaktadır. Felsefi ve hukuksal nitelikleri ve içerikleriyle adalet kavramı ve yargılama işlevi, birbirini tümleyen, birbirinden ayrılamaz sav, savunma, karar üçlüsünden oluşanı yargıyla yaşama geçmektedir. Yargılama süresince, savunma hakkının sanık için yararı ve gereği tartışma götürmez ... savunma, hak arama özgürlüğünün ve adil yargılamanın vazgeçilemez bir koşuludur. Savunmanın tam olarak yapılmasında kamu yararı da vardır. Gerçekten savunma, sonuçta kararının doğru olarak verilmesini sağlar. Bu da ceza adaletinin hakkıyla gerçekleşmesine yardımcı olur. Adaletin devletin temeli olduğunu bir kez daha doğrular. ”


23)         Savunma, suçlamaya karşı sanığın yararına yürütülen; onu hukukî ve fiilî açıdan korumayı amaçlayan bir faaliyettir. Bu hak Anayasa'da, taraf olduğumuz milletlerarası sözleşmelerde ve kanunlarımızda yer almıştır (m. 36/1 AY, m. 11 İHEB, m. 6 İHAS, m. 14/3b MvSHS). CMK’ ya göre de bu hakkın kısıtlanması mutlak bozma sebebidir (m. 308/8 CMK).

24)         Sanık, savunmayı bizzat ve/veya bir avukat vasıtasıyla da yapabilir. İHAS m. 6/3b, c de "her sanık, müdafaasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara malik olmak; kendi kendini müdafaa etmek veya kendi seçeceği bir müdafi tayin için malî imkânlardan mahrum bulunuyor ve adaletin selâmeti gerektiriyorsa, mahkeme tarafından tayin edilecek bir avukatın meccani yardımından istifade etmek haklarına sahiptir" denilmek suretiyle bu hususa işaret edilmiştir. Her sanık, şahsına tevcih edilen isnadın mahiyet ve sebebinden en kısa bir zamanda, anladığı bir dille ve etraflı surette haberdar edilmek; müdafaasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara malik olmak hakkına sahiptir (m. 6/3 İHAS m. 9/2 MvSHS). Bu temel hak disiplin hukukunda da geçerli evrensel bir haktır.

25)         İsnadı öğrenme hakkı, müdafaa hakkının temel unsurlarındandır. Burada şüpheliye; işlediği sanılan suçun yeri, zamanı, kime karşı işlenmiş olduğunun ana hatları ile bildirilmesi yeterlidir. Fakat sadece suçun isminin söylenmesi, mesela, hırsızlıkla suçlanıyorsunuz, denilmesi, yetmez[1]. Dava konusu işlemde, işleme dayanak yapılan suçun ne olduğu, yeri, zamanı, kime karşı işlenmiş olduğu hiçbir suretle bildirilmemiştir. Hatta suçun ismi dahi bildirilmemiştir. “isnadı öğrenme hakkı” ve “savunma hakkı” gibi temel haklarım elinden alınmıştır.

26)         Savunma hakkının tam olarak kullanılabilmesi için kişinin aleyhindeki isnadı tam ve eksiksiz olarak bilmesi gerekir. Bu bağlamda, 1412 sayılı CMUK'un 208/2. maddesindeki "Sulh Ceza Mahkemelerinde açılan davalara ait iddianamelerin sanığa tebliğ olunamayacağına" yönelik hüküm Anayasa'ya aykırı bulunmuştur. Kararda, AİHS'nin 6. maddesine (adil yargılanma) açıkça yollama yapılmıştır. Mahkemeye göre, her sanığın kendisine yönelik isnadın nedeni ve niteliğinden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek hakkına sahip olduğu, olayı, isnadın nedenini ve hukuki niteliğini bilmeyen sanığın kendisini yeterince savunamayacağı, bu hususun da, savunma hakkının temelini oluşturduğu, sav ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak kullanılmasının asıl olduğu, buna göre yargı yerlerinde, tarafların sav ve savunmalarını özgürce yapmalarının sağlanmasının gerektiği, kimi suçluların yargılanmasında, iddianamenin sanığa tebliğ edilmemesi yoluyla, savunma hakkının sınırlandığı, bu nedenle, söz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu belirtilmiştir[2]. Yürürlükteki 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (Md 176/1) ise, önceki düzenlemenin aksine, iddianamenin 'çağrı kâğıdı ile birlikte sanığa tebliğ olunacağı açıkça hükme bağlanmıştır.

27)         Bir ceza ya da hukuk davasında tarafların gösterilen tüm delillerden ve sunulan tüm mütalaalardan haberdar olması ve görüş bildirebilme[3] olanağı bulunmalıdır. Bu bağlamda adaletin adil idaresi görünümüne özellikle önem verilmelidir[4]. Bu ilkeler ceza hukukunda uygulandığı gibi disiplin hukukunda da uygulanmaktadır. ANCAK İPTAL DAVASINA KONU İŞLEMİ TESİS EDEN İDARE, YETERLİ VE USULE UYGUN BİR SORUŞTURMA DAHİ YAPMADAN MESLEKTEN ÇIKARMA İŞLEMİ TESİS ETMİŞTİR.

28)         AİHM, Jespers Belçika’ya karşı[5] davasında silahların eşitliği ilkesi 6. Madde (3) b ile birlikte değerlendirildiğinde, savcılık veya “soruşturma makamının ellerindeki ya da ulaşabildikleri ve sanığın kendisini temize çıkarabilmesine veya cezasını azaltmasına yardımcı olabilecek nitelikteki tüm malzemeleri açıklamakla yükümlü olduğu” şeklinde anlaşıldığını belirlemiştir. Bu ilke aynı zamanda bir savcılık tanığının inandırıcılığına halel getirebilecek malzemeyi de kapsar. Foucher Fransa’ya karşı[6] davasında AİHM, kendi kendini savunmak isteyen bir sanığın savcı tarafından dava dosyasına erişiminin engellendiği ve dosyada bulunan evrakın birer nüshasının sanık tarafından alınmasına izin verilmediği için sanığın savunmasına yeterince hazırlanamamasının 6. Madde (3) ile birlikte okunduğunda, silahların eşitliğinin ihlâli anlamına geldiğini kararlaştırmıştır.  Nitekim Kamu görevinden Çıkarılmama ve hakkımda terör örgütü üyeliği isnadıyla ceza davası açılmasına delil olarak gösterilen “byloock” adlı programı kullandığıma dair tespit işleminin MİT tarafından Byloock veri tabanından yapıldığı yine MİT in mahkemelere gönderdiği raporda mevcuttur. Ancak adli bilişim uzmanlarının byloock veri bütünlüğünün korunmadığına dair raporlar bulunması ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca da morbeyin tabir edilen tespitler sonucunda 12 bine yakın kişinin listelerden çıkarılmış olması da byloock veri bütünlüğündeki hataları göstermektedir. Kaldıki Milli İstahbarat Teşkilatı Byloock veri tabanını  Mahkeme dosyalarına dahi göndermemektedir. Bağımsız ve tarafsız adli bilişim uzmanlarının incelenmesine sunulması engellenmektedir.  Bu da silahların eşitliği ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.

29)         Savunma alınmadan disiplin cezası verilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir. YUKARIDA ANLATILAN ULUSAL VE ULUSLARARASI MEVZUAT ÇERÇEVESİNDE SAVUNMA HAKKININ KULLANDIRILMASI KUTSAL BİR HAK VE İŞLEMİ TESİS EDECEK MAKAMI AÇISINDAN BİR ZARURETTİR. Suç şüphesi altında bulunan kişiler masumiyetlerini ancak kendilerine tanınan savunma hakkı ile ispatlayabileceklerdir. Etkin bir savunma yapabilmenin olmazsa olmazı ise kişinin kendisine isnat edilen suçlamayı bilmesi ve lehinde ve aleyhindeki delillere ulaşabilmesi olanağıdır. Savunma hakkımın kullandırılmaması açıkça hukuka aykırıdır ve dava konusu işlemi en baştan sakatlamıştır. Bu sebeple açıkça hukuka aykırı olan dava konusu işlemin iptal edilmesi gerekmektedir.

30)         667 sayılı KHK dayanak gösterilerek ve suçlu ilan edilerek ailemin ve benim tüm hayatını etkileyen bir kararla mesleğimden çıkarıldım ve savunma yapma hakkı dahi şahsıma verilmedi. Anayasamızda ve AİHS’ de savunma yapılmaksızın ceza verilmesi yasaklanmış ve bu yöndeki uygulamalar hak ihlali olarak değerlendirilmiştir.

31)         AİHM’ye göre, Sözleşme’nin 6. Maddesi anlamında “kişiye karşı yöneltilmiş suçlama” kavramı özerk yorumlanır; AİHM bu açıdan devletlerin iç hukukundaki nitelemelerle bağlı değildir. Suçlamanın niteliği, cezanın ya da yaptırımın niteliği ve ağırlığı bu açıdan AİHM’nin dikkate aldığı ölçütler olup, AİHM bu ölçütlerden her birini tek tek dikkate alarak somut olayda ceza hukuku anlamında “kişiye karşı yöneltilmiş bir suçlama” bulunup bulunmadığını kararlaştırmaktadır. İç hukukta bir suçlama ceza hukuku anlamında suç olarak nitelendirilmiş ise, bu durumda zaten Sözleşme’nin 6. Maddesinin ceza hukuku ilkeleri somut olaya uygulanır.

32)         Somut olayda tarafıma yöneltilen suçlama, KHK da belirtildiği üzere, “terör örgütüne aidiyet ya da üyeliktir.” Türk Ceza Kanunu ile Terörle Mücadele Kanunu (Türk Ulusal Hukuku), terör örgütüne üyeliğini ceza hukuku anlamında bir suçlama olarak nitelendirmiştir (TCK m. 314, TMK m. 1 ve devamı hükümlerine bakınız). Terör örgütü üyeliği, iç hukukta şüpheye yer vermeyecek şekilde ceza hukuku anlamında suç olarak nitelendirildiğine ve tarafıma da bu suçlama atfedildiğine göre, somut olayda sadece bu nedenle de AİHS’nin 6. Maddesinin kapsamına giren “kişiye karşı yöneltilmiş bir suçlama” vardır.

33)         Ayrıca, suçlamanın niteliği bir yana, cezanın niteliği ile ağırlığı dikkate alındığında da somut olayda kişiye karşı yöneltilmiş bir suçlama bulunmaktadır. Bir daha kamu görevinde hayatım boyunca çalışamayacak şekilde kamu görevinden çıkarılmakta ve terör örgütü üyesi olarak damgalanmaktayım. Bu durum kişinin sivil olarak ölümüne (sivil ölüm) yol açacak ağırlıkta bir cezalandırmaya neden olup, yaptırımın ağırlığı ve niteliği dikkate alındığında da somut olayda Sözleşme’nin 6. maddesi anlamında kişiye karşı yöneltilmiş bir suçlama vardır. Tüm bu nedenlerle Sözleşme’nin 6. Maddesinin cezai yaptırımlara ilişkin tüm hükümleri ve garantileri somut olayda uygulanır (Benzer AİHM kararları için bakınız. HUDOC).

34)         Davaya konu olayda hiçbir yargılama yapılmadan, bir Kanun (Hükmünde Kararname, KHK) dayanak gösterilerek suçlu ve mahkûm olmuş gösterildiğim açıktır. Hiçbir yargılama yapılmadan, AİHS’nin 6/3 maddesindeki en asgari sanık haklarından hiçbiri sağlanmadan bir kişiyi Kanun (Hükmünde Kararname, KHK) dayanak alınarak mahkûm etmek, AİHS’nin 6/1, 6/2 ve 6/3 hükmündeki tüm güvenceleri ihlal eder; açık bir denial of justice oluşturur. Sonuç olarak, ömrüm boyunca bir daha kamu görevinde çalışamayacak şekilde kamu görevinden Kanun Hükmünde Kararname, KHK dayanak gösterilerek çıkarılmam ve hiçbir yargılama yapılmadan terör örgütü üyesi olarak suçlanıp kamuoyu nezdinde mahkûm edilmem AİHS’nin 6. maddesindeki tüm güvenceleri açıkça ihlal etmiştir.

SONUÇ VE İSTEM               :Gerek bu dilekçemde gerekse de dava dilekçemde izah etmeye çalıştığım ve mahkeme heyetince gözetilecek nedenlerle;

1-     dava konusu OHAL KOMİSYONU KARARININ İPTALİNE KARAR VERİLMESİNİ,

2-    Yargılama giderlerinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederim.


Davacı Vekili
Av. İlyas KORKMAZ











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder